‘Toplum değirmenleri’ Don Kişot’u yarattı: ‘Polis oksijensiz kaldı’ diyen polislerin 11 yıllık sendikal hikayesi
İZMİR – 1980 öncesi siyasi atmosferde ortaya çıkan POL-DER ve POL-BİR’den sonra ‘polis birliği’ Türkiye’de yıllardır tartışma konusu oldu. Zaman zaman mobbing ve baskı haberleriyle gündeme gelen polis teşkilatında da diğer iş kollarında olduğu gibi sendikaya ihtiyaç olup olmadığı halen tartışılıyor. 12 Eylül 1980 darbesinden tam 32 yıl sonra gündeme geldi; “Emniyet-Sen”
POLİS İÇİNDE ‘TOPLUMSAL DEĞİRMENLER’ DON KİŞOTLAR YARATILDI
Emniyet Müdürlüğü içindeki baskı ve mobbing uygulamalarının arttığı 2008-2012 yıllarında, polisin deyimiyle “cemaat”, sonradan “FETÖ/PDY” olarak anılan yapı, Emniyet teşkilatı bünyesinde birçok stratejik nokta ve şubede örgütlenmiştir. Buna paralel olarak yapıya dahil olmayan birçok polis memuruna yönelik sistematik mobbing ve sürgün uygulamaları yaşandı. İşte tam da bu süreçte, yani 2012 yılında polis içindeki “cemaat değirmenleri”, her türlü kötülükle mücadele etmeyi amaçlayan “Don Kişotlar”ı yarattı. Kendi deyimiyle “çıplak ayaklı” olan 6 polis, Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) elebaşına dahi operasyon yapma yetkisine sahip yapıya karşı sendika kurma kararı aldı.
VALİLİK DİLEKÇEYİ KABUL ETMEDİ
“Polislerin oksijeni bitti, hayat nefesi olacağız” diyen polisler, 4 Kasım 2012’de Ankara’da bir araya geldi. Sadece 6’sı birbirini tanıyan toplam 18 polisten 7’si, polis memurları kurucu oldu. Daha sonra kuruculardan birinin başka bir nedenden dolayı istifa etmesiyle bu sayı 6’ya düştü. 9 Kasım’da polis kuruluş dilekçesini vermek üzere Ankara Valiliği’ne gitti. Polisler artık Emniyet-Sen’in de üyesiydi. Dönemin Ankara Vali Yardımcısı polislerin dilekçesini kanuna aykırı olduğu gerekçesiyle kabul etmemişti. Bunun üzerine “Size dilekçe vermiyoruz, tebligat yapıyoruz” diyen polislere, “Sizin tebligatınızı da alamıyoruz” cevabı verildi.
MOTOKURYE İLE BİRLİK BİLDİRİMİ
Israrcı polisler bu kez meslektaşları tarafından gözaltına alınmaya çalışıldı. Haklarında herhangi bir gözaltı kararı olmamasına rağmen fiilen gözaltına alınan ve mesai sonuna kadar Güvenlik Şubesi’nde tutulmak istenen polislere kendileri gibi bir meslektaşından yardım geldi. Şube sorumlusu, “Ben onları şubede tutamam, yanlarında avukatları var” diyerek polisleri orada bıraktı. Şubeden çıkıp notere giden polisler, noterin “Devlete uyarı yapamam” diyerek geri çevrilmesiyle karşı karşıya kaldı. Bunun üzerine polis ekipleri bir kargo şirketine giderek belgeyi motorlu kuryeyle gönderdi. Ancak Valilik, mesai bitimine iki dakika kaldığı gerekçesiyle dilekçeyi tekrar kabul etmedi. 12 Kasım’da aynı kurye bu kez dilekçeyi valiliğe teslim etti. Bunun üzerine polis, kurduğu sendikaya ilişkin ihbarda bulundu. Elbette iş bununla bitmedi. Daha sonra valilik yetkilileri “Bize herhangi bir belge ulaşmadı” dedi. Bunun üzerine Polis Sen, kargoyu teslim alan yetkilinin imzaladığı belgeyi yayınladı.
DEVLET ‘ONURUNU ARAYAN ADALETSİZ İNSANLAR’ DEMİŞTİ, SOLCULAR ‘ARTIK POLİS KENDİSİNİN BAŞINA ÇIKACAK’ DEDİ
Esas itibarıyla ofis sektöründe kurulan sendikanın tüzüğüne ‘polisler de üye olabilir’ ibaresi eklendi. Sendikanın tüzüğünde birkaç ayrıntı daha göze çarpıyordu. ‘Atatürkçülük’ kavramının yoğun bir şekilde vurgulandığı tüzükte, ‘Atatürk polisi’ olmanın bir görev olduğu yazıyordu. Kuruluştan bir ay sonra yani 9 Aralık 2012’de bazı tezler ortaya atılmaya başlandı. Sendikayı kuran polislere 24 ay ‘kıdem tazminatı’ cezası verileceği konuşuldu. Tabii bir yandan da güvenlik girişimleri de başlamıştı.
O dönemde Kayseri Emniyet Müdürü olan ve daha sonra ‘FETÖ/PDY’ bağlantılı olduğu gerekçesiyle görevden alınan Mustafa Aydın, çalışanına “Bunlar DHKP-C’li, tutuklanacaklar” şeklinde açıklamalarda bulunuyordu. birkaç ay içinde.” Afyonkarahisar Polis Okulu Müdürü, “Bunlar namusunu arayan şerefsizler” derken, sol kesim polisin sendika kurmasına “Polis artık kendine cop kullanacak” diyerek tepki gösterdi.
Bu açıklama ve tepkilerin yanı sıra cemaat yapısı da sendikayı ele geçirmek için harekete geçti. Polis bünyesindeki cemaat yapılanmasına dahil olan genel müdürlük düzeyindeki üst düzey güvenlik görevlileri, emrindeki işçilere Polis Sen’in nasıl yakalanacağı, hangi yöntem ve tekniklerin izleneceği konusunda talimatlar veriyordu. Kapalı kapılar ardında yapılan planların ortaya çıkması ve deşifre olması çok uzun sürmedi. Böylece Polis Sen yönetimi herhangi bir zarar görmeden faaliyetlerine devam etti.
POLİSLER İHRAÇ EDİLMEDEN 3 AY ÖNCE İHRAÇ EDİLDİKLERİ HABERİNİ OKUDU
Tüm açıklamalara, suçlamalara ve el koyma planlarına rağmen emniyet içinde yoğun ilgiyle karşılaşan Polis Sen, kısa sürede örgütlenme çalışmalarına başladı. İl gezilerine çıkan bir grup polis, çalışmalarını Doğu Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde sürdürürken, bir grup polis ise Ege Bölgesi, İç Anadolu ve Marmara Bölgesi’nde örgütlendi. Sendika, İzmir ofisini 14 Ocak 2013’te açmayı planlıyordu. İzmir’de bine yakın polis açılışa hazırlanırken, aynı gün başta ‘Bugun Gazetesi’ olmak üzere diğer gazetelerde çıkan bir haber dikkat çekti. Haberde, sendikayı kuran polislerin 4 farklı madde kapsamında 4 kez meslekten ihraç edildiği belirtildi. Üstelik polise soruşturma açıldığına dair herhangi bir bilgi verilmedi, sözleri dahi alınmadı. Hiçbir polis memurunun böyle bir soruşturmadan haberi yoktu. Tarih 24 Nisan’ı gösterdiğinde, gerçekten de 14 Ocak’ta gazetede yayımlanan yazılara göre polisler meslekten ihraç edilmişti. Yazılar arasında ‘Emirlere uymamakta ısrar etmek’, ‘sendikal faaliyetlerde bulunmak’ gibi suçlamalar da yer alıyordu. Polis ilgili birimlere giderek silah, kimlik ve rozetlerini teslim ederek bağlarını kesti.
POLİS ‘BİZİ ÇOK SERT DÖVECEKLER’ DEDİ
İşten çıkarılmadan önce ‘Bizi çok ağır dövecekler’ diyen polis, ‘sendikal faaliyetin teşvik edilmesi’ kapsamında birçok sendikadan hukuki destek talep etti. Polise destek veren Kamu-Sen, Polis-Sen’e bir avukat atadı. Memur-Sen, kurucusu Şeref Malkoç olan Adalet Hukuk Bürosu’na vekalet vermelerini istedi. Polis, dönemin Memur-Sen lideri Ahmet Gündoğdu’ya ‘Bizi dışarı atacaklar’ diye defalarca haber vermişti. Gündoğdu, ‘Atamazlar, atarlarsa her şeyi yok ederim’ diyordu. 24 Nisan akşamı program için Ankara’dan Antalya’ya gelen Ahmet Gündoğdu’yu ihraç haberini alınca karşılayan kişi, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu Genel Başkanı Faruk Sezer oldu. Gündoğdu, kendisine ‘İhraç edildik’ diyen Sezer’e, ‘Böyle bir onursuzluk olur mu? Bundan sonra tüm süreci ben yöneteceğim.’ Ancak Gündoğdu daha sonra sendikanın diğer yöneticileriyle görüşerek Faruk Sezer’in görevden alınmasını sözlü olarak önerdi.
‘POLİSLER BİRBİRİNE DÜŞMÜŞ’ HAVASI YARATMAK İSTEDİLER
Resmin tamamına bakıldığında yaratılmak istenen kaostan kimin çıkarı olacağı açıktı. Aynı şekilde Anayasa Mahkemesi için hazırlanan belgede Emniyet Genel Müdürlüğü savunmasını 1980 öncesinde birbiriyle çatışan polis dernekleri POL-DER ve POL-BİR’e dayandırmıştı. Sendika içindeki tartışmalar ve yaratılmak istenen başkanlık kargaşası nedeniyle polislerin birbiriyle çatıştığı, “Bakın daha sendika kurulmadan polisler kavgalıydı” denilmeye çalışıldığı belirtildi.
İlk davalar Adalet Hukuk Bürosu tarafından açıldı. Ancak daha sonra davaları farklı avukatlar takip etti. Sendika Lideri Faruk Sezer, daha önce 4 element ihracatına ek olarak 3’er kez daha ihraç edildi. Toplamda 10 kez ihraç edilen Sezer, bireysel olarak mahkemeye başvurdu. 10 kez görevden alınmasına rağmen yine göreve ilk dönen Sezer oldu. Bunun sebebini anlamak için mahkeme tutanaklarının alt kısmında yer alan hakimlerin imzalarına bakmak yeterliydi. 15 Temmuz darbesinin ardından yargıda yaşanan çok sayıda ihraç ve soruşturmada Sezer’i göreve getiren hakimlerin hiçbirinin ismi bile anılmadı. Sendika başkanının dönmesiyle faaliyetler devam etti. Ancak 6 kişiyle yola çıkan sendika, yalnızca iki kişinin faaliyetleriyle ayakta kaldı.
VARLIĞI VE VARLIĞI DEVAM EDEN BİR ‘BİRLİK’
Ankara Valiliği’nin Polis Sen’in kapatılması talebiyle açtığı dava da 2016 yılında Yargıtay’a taşınmıştı. Yargıtay oybirliğiyle sendikanın ‘hükümsüz’ ilan edilmesini talep etmişti. Haziran 2016’da verilen bu kararın ardından belgeye ilişkin bu kararı veren komite, darbe girişiminin ardından Yargıtay’dan ihraç edilmişti. Öte yandan tarih 15 Temmuz’u gösterdiğinde şu anda adını veremediğimiz üst düzey bir polis memuru Polis-Sen ekibine “Sendikayı kurarak toplumun kimyasını bozdunuz” dedi. 15 Temmuz’un ardından Başkan Faruk Sezer, 21 Şubat 2018’de Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulundu. Yaklaşık 6 yıldır dosyada herhangi bir ilerleme sağlanamadı. Böylece Polis-Sen’in varlığı ve yokluğu hem kamuoyu hem de yargı nezdinde belirsizliğe bırakıldı.
Polis Sen’in, polis teşkilatı içerisinde sıklıkla dile getirilen baskı ve mobbing iddialarına karşı çalışma ve araştırmaları bugün de devam ediyor. Aldıkları şikayetler polissesi.org adresinde yayınlanırken, “Dün FETÖ olmasın, yarın METÖ olmasın” uyarıları sürüyor. Onlar söylüyor:
“Baskı ve mobbing durumu bizi değil tüm toplumu ilgilendiriyor. Düşünme yeteneğinden mahrum bırakılan polisleri sokağa atarsanız sağlıklı hizmet bekleyemezsiniz. ‘Onları rahat ettirmemeliyiz’ diyen yöneticilerin olduğu bu birliğe ihtiyaç var.”